ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ |
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini | Yazarlar Dizini | Kaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi | Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası |
Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri |
Seyyid İbrâhim Hanîfin “Siyer-i Nebî”si
Nurgül ÖZCAN1
SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi
Sosyal Bilimler Dergisi
Mayıs 2011, Sayı:23, ss.171-186
SDUFaculty of Arts and Sciences
Journal of Social Sciences
May 2011, No:23, pp.171-186.
Türk edebiyatında, 14. yüzyılda Kadı Darîr’in tercüme niteliğindeki ‘' Sîretü’n-Nebî siyle
başlayan siyer edebiyatı dönemlerin sosyal hayatını da içerecek şekilde günümüze kadar devam
ede gelmiştir. 18. Yüzyılda yaşamış olan Seyyid İbrâhim Hanîfin de Siyer-i Nebî adlı bir eseri
vardır. Kaynaklarda, seyyid ve siyer müellifi olarak geçen Seyyid İbrâhim Hanîf, döneminde
ciddi görevlerde bulunmuştur. Seyyid İbrâhim Hanîfin Siyer-i Nebî si, Siyer-i Mekkî ve Siyer-i
Medenî olmak üzere iki cilttir ve manzum olarak kaleme alınmıştır. Eserde, Hz. Muhammed
(SAV)’in hayatı Bedir savaşına kadar kronolojik sıra ile anlatılmıştır. Bölümlerin arasında
Mevlânâ’dan alınan Farsça beyitler, şair üzerindeki Mevlânâ etkisini göstermektedir. Siyer-i Nebî,
muhteva, nazım şekilleri ve dil özellikleri açısından incelenmeye değer önemli bir edebi eserdir.
Anahtar Kelimeler: H%. Muhammed, Siyer, Seyyid İbrâhim Hanîf, Mevlânâ
Seyyid İbrâhim Hanîf’s “Siyer-i Nebî”
ABSTRACT
In Turkish Literature, the writings on Prophetic biography started in the 14th century
with the translation of “Sîretü’n-Nebî’ by Kadı Darir. Seyyid İbrâhim Hanif wrote a biography
on Prophet’s life which is called “Siyer-i Nebî’ in the 18th century. Seyyid İbrahim Hanif -a
member the Prophet’s family- who is known as one of the authorities on the canon of the
Prophet’s life, held important duties in his age. “Siyer- i Nebi", which was written in verse,
consists of two volumes; one is on the Prophet’s life in Mecca and is called “Siyer-i Mekki’ and
the other is on the Prophet’s life in Medina and is called “Siyer-i Medenî’. In this work, the life
of Prophet Mohammed until the War of Bedir is told in chronological order. The Persian
verses in his work taken from Rumi shows the influence of the worldwide known sufi mistic
poet. Siyer-i Nebî is important literary work which is worth analyzing in terms content, verse,
rhythm, and language.
Key words: The Prophet Mohammed, The Life of Prophet, Seyyid İbrâhîm Hanîf, Mevlana Jalal-
ud-Din Rumi
Giriş
Kaynaklarda; Seyyid, hâcegân-ı Dîvân-ı Hümâyûn, Dârü’ssaâde yazıcısı ve Siyer
müellifi olarak geçen Seyyid İbrâhim Hanîf Efendi 18.yüzyılın âlimlerindendir.
18.yüzyılda Hanîf mahlasını kullanan üç kişi vardır. Bunlardan birincisi
Enderunlu Pazarbaşızâde Osman bin Salih’tir. Bu kişi, hayatının bir döneminde Hanîf,
bir döneminde de Servet mahlasını kullanmıştır. İkincisi, Bağdat Defterdârı Üskübî
Mustafa Efendi’nin oğlu ve meşhur Şifâ-i Şerif şârihi İbrâhim Hanîf b. Mustafa el-
İstanbulî’dir. Üçüncüsü de araştırmamıza konu olan manzum siyer müellifi Seyyid
İbrâhim Hanîf el-İstanbulî’dir. Kaynaklarda daha çok Şifâ-i Şerif şârihi İbrâhim Hanîf
b.Mustafa el-İstanbulî ile Siyer müellifi olan Seyyid İbrâhim Hanîf el-İstanbulî’nin
birbiriyle karıştırıldığı görülür. Biyografik kaynaklardaki ilgili maddelerin
muhtevalarının değerlendirilmesi bu karışıklığı ortadan kaldıracaktır.
Bursalı Mehmet Tâhir ‘Osmanlı Müellifleri’ adlı eserinin “Hanîf İbrâhim Efendi”
maddesinde müellifin hayatı hakkında kısa bir bilgi verir: ‘Fatin Te%kiresi’nin naklettiğim
göre Divân-ı Hümâyûn hocalarından Şeyhülislâm Arif Hikmet Bey’in kanaatine göre Baltacı
Zümresinden ilim ve kalem sahibi irfânıyla tanınmış bir zâttır. Resmi memurluktan ayrıldıktan
sonra inzivaya çekilmişti. Bir aralık kendisine cezbe hali geldiyse de kısa zamanda his alemine
dönerek, temiz Hicaz topraklarına ayak basmış ve hacc-ı şerifi ifâya muvaffak olarak İstanbul’a
dönmüştür'.”2 Sonra, Seyyid İbrâhim Hanîf’e ait olduğunu iddia ettiği yirmi bir eser
kaydeder. Seyyid İbrâhim Hanîfin hayatı ile ilgili bölüm diğer tezkirelerle uygunluk
arz etmekle beraber, ona ait olduğu söylenen eserlerin altısı, başka kaynaklarda, Şifâ-i
Şerif şârihi İbrâhim Hanîf b.Mustafa el-İstanbulî’ye ait olarak kayıtlıdır. En önemlisi;
müellifin şöhret bulduğu ‘Siyer-i Nebi’ adlı eserinden bahsedilmemektedir.
İslâm Ansiklopedisinde “Hanîf İbrâhim Efendi” maddesinde sözü edilen Hanîf
Efendi, Şifâ-i Şerif şârihi İbrâhim Hanîf b.Mustafa el-İstanbulî’dir. Burada Seyyid
İbrâhim Hanîf hakkında ise şöyle söylenmektedir: “Süleymaniye Kütüphânesi’nde Siyer-i
Şerif manzumesi (Nafiz Paşa, nr.1212) ve Hâsılı Hacc-ı Şerif li-Menâzili’l-Haremeyn (Lala
İsmail Paşa nr.220) adlı eserleri bulunan İstanbullu şair ve hattat Seyyid İbrâhim Hanif Bey
(ö.1217-1802) de Hanif İbrâhim Efendi ile karıştırılan diğer âlimdir.”1
Seyyid İbrâhim Hanîf Efendi’nin ismi, 18. ve 19.yüzyıl tezkirelerinin çoğunda
geçmektedir. Bazı tezkirelerde şairin hakkında söylenenler şöyledir:
Kâmusu’l-A’lâm'da; ‘Müteahhirin-i şu’ârâ-yı Osmâniyye’den ve hâcegân-ı divân-ı
hümâyûndan olup, 1211 tarihinden sonraca vefat etmiştir. Siyer-i Hazret-i Nebeviye müteâllik üç
cilt üzre bir manzûmesi vardır.”3
Fatin Tezkiresinde; ‘Nâzım-ı mecmûa-i hünermendi İbrâhim Hanif Efendi hâcegân-ı
divân-ı hümâyûndan olup bin iki yüz on bir târihinden sonra irtihâl-ı dâr-ı bekâ eylemiştir. Mûmâ-
ileyh siyer-i Hazret-i Nebeviye müteallik üç cildi şâmil birkıt‘a manzûme-i latife tertibine
muvaffak olmuştur.”4
Tuhfe-i Nâilî de; “ibrâhim Hanîf Efendi, hâcegân-ı dîvân-ı hümâyûndan, vefatı
h.1217(m.1802).Ârif Hikmet, baltacı zümresinden idi diyor. Siyer-i Nebî’ye dâir man%um bir
eseri vardır. ’5
Silâhdâr Tezkiresinde'. ‘Darüssa’âde yazıcısı olmuşlar idi. Ba’dehû hâcegânlıkla çerâğ
olmuşlardır. ”6
Tezkirelerde, Seyyid İbrâhim Hanîf'in ailesi hakkında herhangi bir bilgi
verilmemiştir. Müellifin ailesi hakkındaki bilgiye Siyer-i Nebî adlı eserinin birinci cildinin
başlarında “Şükriyye-i Tertîb-i Ebeveyn ü Gasîre” bölümünden ulaşıyoruz:
Vâlidim pîr-i bekâ Kâzım lakab
Nâmdaş-ı mefhar-i Rûm u Arab (7b/3)
Vâlidem Rûkiyye-i sâfî-cenâb
Dürre-i bahr-i siyâdet-intisâb (7b/4)
Olalar şâyân-ı nûr-ı ma'rifet
Bulalar hayr-ı kesîr-i âhiret (7b/5)
Beyitlerde görüldüğü üzere, Seyyid İbrâhim Hanîfin babasının adı Kâzım;
annesinin adı ise Rukiyye'dir. Şairin seyyid olduğunu gösteren en güçlü delillerden biri
de seyyidliğinin annesi tarafından geldiğini belirtmesidir. Müellif, ebeveyni hakkında
hayır duada bulunduktan sonra ailesindeki dayı ve amcalarının da onun yetişmesinde
büyük payı olduğunu söyleyip, Osman Efendi namlı bir dayısı olduğunu kaydeder:
Terbiyetde etdiler ihsân hep
Hâl u ‘ammum varı hep dostân-ı Rab (7b/6)
Siyyemâ Osmân Efendi nâm-zât
Hâl-i âli-kadr u bikriyyet-simât (7b/7)
Sicill-i Osmânîde, Baltacı Osman Ağa (Hacı) hakkında, “Dârüssaâde dolap halifesi
ve sonra ya%ıcı oldu. A%ilden sonra Zilkade 1128 (Ekim-Kasım 1716)’de kapıcı başı olup
kalyonlara kereste kesimine memuredildi. 1135 (1722/23)’de vefat etti.’" denilmektedir.
Buradan yola çıkarak, Hanîf'in eserinde bahsettiği dayısı Osman Efendi'nin, yukarıda
zikredilen Osman Ağa olmasının muhtemel olduğunu söyleyebiliriz.
Tezkirelerde, ilim ve kalem sahibi, nazım sahasında hünerli bir şahsiyet olarak
tanıtılan Seyyid İbrâhim Hanîf, Dârüssaâde yazıcısı olduktan bir süre sonra, Dîvân-ı
Hümâyûn hâcegânlığı yapmıştır. Bilinmeyen bir sebeple görevinden azlolunan Hanîf,
bir tür cezbeye tutulmuştur. Bursalı Tahir bu cezbe halinin geçici olduğunu, şairin kısa
zamanda düzelip Hicaz'a gittiğini ve haccını ifa edip İstanbul'a döndüğünü ve
ömrünün sonuna kadar eser yazmakla meşgul olduğunu söyler. Ancak Pertev'in,
Hanîf’in vefatına düşürdüğü tarih, şairin bu cezbe halinden ölene dek kurtulamadığını
göstermektedir:
Hüzn ile nâçâr târihin dedim
Adne mahviyyet ile gitti Hanîf (1117)
Arif Hikmet Tezkiresinde de Hanîfin bu cezbe halinden kurtulup bir dereceye
kadar iyileştiği anda hacca gittiği, ancak daha sonra yine bu hal üzere vefat ettiği şöyle
belirtilmektedir: “Baltacı zümresinden olup azlinden sonra tecennün etmişdir. Çend sâl
mürûrunda bu hâl üzre vefât etmişdir... Cünûndan nev’an-mâ ifâkat geldikde hacca gitmişdir.”7
Tezkireler, şairin vefat tarihi hakkında da ihtilaflı bilgiler vermektedir. Bazı
kaynaklarda “1211(m.1796)8, 1111’den sonraca9” diye ifade edilen vefat tarihi, diğer
tezkirelere ve Pertev’in düştüğü tarihe göre, kesin olarak vefat tarihi, 1117
(m.1802)’dir.
Seyyid İbrâhim Hanîf’in Eserleri:
1. Menâzilü'l-Haremeyn
Menâzilü'l-Haremeyn, sadece Süleymaniye Kütüphanesi kayıtlarında görülmektedir.
Kataloglarda bu isimle kayıtlı başka bir esere rastlanmamıştır. 70 varak olan eserin dili
Türkçedir ve nesih hattıyla kaleme alınmıştır. Satır sayısı 23’tür. Eserin istinsah tarihi
ile ilgili kayıtlarda herhangi bir bilgi yoktur: Müellif yazmanın başında eserini, ‘Hâsıl-ı
Hâcc-ı Menâzilü’l-Haremeyn Seyyid İbrâhim Hanîf Efendi’ olarak isimlendirmiştir.
Besmele, hamdele ve salvele ile başlayan eser, şu ibârelerle devam eder: “Bu abd-i âciz
ü zaîf ya’ni es-Seyyid İbrâhim Hanîf ârzû-yı hacc-ı şerîf ü ziyâret-i ravza-i Habîb-i
Rabb-i latîf ile 1101 senesi Receb’inde âsitâne-i sa’âdetden Üsküdâr gufrân-âsâra güzâr
birle hem kâfile-i hüccâc-ı hidâyet-i minhâc olduğumda...” Bu ifadelerden Seyyid
İbrâhim Hanîf’in hac farîzasını 1101 yılında yerine getirdiği anlaşılmaktadır.
Menâzilü’l-Haremeyn de, hac mekânlarıyla ilgili dinî-tasavvufî mesajların verildiği
mensur hikâyeler vardır. Bu hikâyelerin arasında gazel, mesnevi, kıt’a, murabbâ, rubai
gibi nazım şekilleri kullanılmıştır. Eser, nazım türleri açısından da zengindir.
Peygamber sevgisinin öne çıktığı çok sayıda na’t-ı şerif vardır. Mevlânâ, Şems-i
Tebrizî, Sultan Veled, Sadreddîn Konevî, Hüsameddin Çelebi, Ertuğrul Gazi, Hz.
Ömer, Hz. Fatımâ gibi şahıslara medhiyyeler yazılmıştır. Mevlevî büyüklerinin çoğuna
medhiyye yazılması müellifin Mevlevî olduğu kanaatini güçlendirmektedir. Seyyid
İbrâhim Hanîf Efendi, sadece kişilere değil Arafat, Kâ’be, Mînâ gibi mekânlara da
medhiyyeler yazmıştır. Eserin sonunda haccın bittiğini ifade eden manzum dört
vedâ’iyye vardır.
Tûfân-ı Mârifet isimli eser Hoca Neş’et’e aittir. Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey
tezkiresinde, Seyyid İbrâhim Hanîf Efendi hakkında “Neş'et telâmizindendir.”11
beyanında bulunur. Aynı maddede, Seyyid İbrâhim Hanîf Efendi’nin Şerh-i Tûfân-ı
Mârifet adlı bir eseri bulunduğunu ve bu eserin Hoca Neş'et'in eserinin şerhi olduğunu
söyler. Bu eserin Süleymâniye Kütüphanesi'nde iki nüshası vardır.
1.Nüsha: 297.7 numara ile kayıtlı olan eserin dili Türkçedir. 166 varaktır. Ta’lik yazıyla
kaleme alınmıştır. İstinsah tarihi 1217/1802’dir.
2.Nüsha: 297.7 numara ile kayıtlı olan eserin 120 varaktır. Ta’lik yazıyla kaleme
alınmıştır. İstinsah tarihi 1217/1802'dir.
- Cild-i Siyer-i Mekkî
- Cild-i Siyer-i Medenî
Siyer-i Mekkî ve Siyer-i Medenî Hakkında Mülahazalar
Bazı kaynaklarda Seyyid İbrâhim Hanîf'in siyer türünde tek bir eseri olduğundan
bahsedilirken; Sicill-i Osmânî, Fatin Tezkiresi ve Kâmûsu’l A’/am’da, Siyer-i Nebinin üç cilt
olduğu söylenmektedir. Tabii şairin Siyer-i Nebî’sini Veysî’nin siyeri gibi Mekkî ve
Medenî olarak iki cild olarak tertip etmiş olması da göz ardı edilmemelidir.12 Her iki
siyer de Bedir savaşına kadar olan zamanı anlatmaktadır. Hanîf, eserinin tertibinde
Veysî’ye uymuş ve Siyer-i Nebiyi iki cilt halinde düzenlemiş olabilir. Fakat Siyer-i
Medenîde, bu duruma temkinli yaklaşmamızı gerektiren bir bölüm vardır. Müellifin
üçüncü cilde niyet ettiğini Siyer-i Medenînin sonunda şu beyitten anlıyoruz:
Ver emân tâ cild-i sâlis ser-be-ser
Ola böyle zîver-i nazm-ı eser (149b/12)
Buna göre birinci ihtimal, Siyer-i Nebî nin üçüncü cildini yazmaya niyetlenen
Seyyid İbrâhim Hanîfin ömrü, eserin üçüncü cildini yazmaya vefa etmemiş olması;
ikinci ihtimal ise tezkirelerde yazıldığına dair ciddi rivayetler bulunan bu eser, mevcut
kütüphanelerden birinde araştırmacılar tarafından keşfedilmeyi bekliyor olmasıdır.
Kütüphanelerimizde, Seyyid İbrâhim Hanîfin Siyer-i Nebî’sinin ‘Siyer-i Mekkî
ve Siyer-i Medenî’ adlı iki ayrı cildine ulaşılmış, maalesef eserin üçüncü cildine
rastlanamamıştır. Elimize geçen her iki eser de mesnevi nazım şekliyle kaleme
alınmıştır. Eserler, başı ve sonu itibariyle müstakil iki ayrı kitap görünümündedir.
Ayrıca eserlerin istinsah tarihleri de farklıdır.
Siyer-i Nebî’nin nüshalarının kayıtlı olduğu kütüphanelerin listesi:
Kütüphane Adı |
Eserin Kayıtlı Olduğu İsim |
Süleymaniye Kütüphanesi |
Siyer-i Mekkî ve Medenî |
Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi |
Manzum Siyer-i Nehî |
Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi |
Manzum Siyer-i Nehî |
Kütahya Vahid Paşa İl Halk Kütüphanesi |
Siyer-al Nehî |
Kütahya Vahid Paşa İl Halk Kütüphanesi |
Siyer-al Nehî |
11 Hikmet, a.g.e, v.18/a
12 Ayhan Tergip, “Siyer Yazıcılığı ve Türklerin Siyer İlmine Katkıları”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Dergisi (Klâsik Türk Edebiyatının Kaynakları Özel Sayısı, Prof. Dr. Turgut Karabey Armağanı), Cilt 3,
Sayı 15, s.229.
İstanbul Ünv. Kütüphanesi |
Siyerü’n-Nebi |
Mısır Hidiv Kütüphanesi |
Siyer-i Nebi |
Mısır Milli Kütüphanesi |
Siyer-i Hanif |
Mısır Milli Kütüphanesi |
Siyer-i Hanif |
Almanya Milli Kütüphanesi |
Siyer-i Nebevi |
Görüldüğü gibi sadece Süleymaniye Kütüphanesi’nde ‘Siyer-i Mekki ve Medeni
olarak kayıt düşülmüştür. İstanbul Üniversitesi’ndeki ve Mısır’daki bir nüsha dışında
eserin tüm nüshaları tarafımızdan temin edilmiş ve incelenmiştir. Mısır’daki nüshaların
üçü de talep edilmesine rağmen sadece ikisine ulaşılabilmiştir. Mısır’dan nüshalarının
ikisinin de Siyer-i Medeni’ye ait olduğu görülmüştür. Nüshanın biri 98 varak olarak
kayıtlı olmasına rağmen, tarafımıza ulaştığında 119 varak olduğu görülmüştür.
Mısırdaki üçüncü nüshaya ve Almanya’daki nüshaya bazı bürokratik engellerden dolayı
maalesef ulaşılamamıştır. Kataloglama çalışmalarından dolayı ayrıntısını
inceleyemediğimiz bir başka nüsha da İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan
nüshadır (TY01485, Sınıflama Numarası: 197.91, Telif Tarihi: H.1189/M.1775).
Yaptığımız inceleme ve karşılaştırmalar sonucunda hangi nüshaların Siyer-i
Mekkiye, hangi nüshaların Siyer-i Medeniye ait olduğunu açıklamak eserler ile ilgili
karışıklığı ortadan kaldıracaktır kanaatindeyiz.
Siyer-i Mekkî Nüshaları
Kütahya Vahid Paşa Nüshası: Arşiv numarası: 43 Va 813/1; varak sayısı: 141; satır
sayısı: 15; yazı türü: ta’lik; istinsah tarihi: 1108; müstensih: Derviş Ömer al Üsküdârî.
Süleymaniye Nüshası: Arşiv numarası: 197.91; varak sayısı: 114; satır sayısı: 19; yazı
türü: ta’lik; istinsah tarihi: 1108.
Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi: Arşiv numarası: E.H. 1156; varak sayısı: 111;
satır sayısı: 19; yazı türü: ta’lik; mukabele ve tashih kaydı: 1109(1794); serlevha:
müzehhep; cetveller: yaldızlı; miklepli kırmızı deri ve yeşil kadife ciltli; kağıt türü:
aharlı.
Nüsha Adı |
İstinsah Tarihi |
Müstensihi |
Süleymaniye Kütüphanesi |
1108 | |
Kütahya Vahid Paşa Nüshası |
1108 |
Derviş Ömer El- |
Topkapı Sarayı Müzesi Nüshası |
1109 |
Siyer-i Medenînin Nüshaları:
Kütahya Vahid Paşa Nüshası: Arşiv numarası: 43 Va 813/1; varak sayısı: 150; satır
sayısı: 15; yazı türü: ta’lik; istinsah tarihi: 1111; müstensihi: Derviş Ömer al Üsküdârî.
Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Nüshası: Arşiv numarası: H. 1144; varak
sayısı: 119; satır sayısı: 19; yazı türü: ta’lik; mukabele ve tashih kaydı: 1109(1794),
serlevha: müzehhep; cetveller: yaldızlı; miklepli kırmızı deri ve yeşil kadife ciltli; kağıt
türü: aharlı.
Kahire-Mısır Hidiv Kütüphanesi Nüshası: Arşiv numarası: 8859; varak sayısı: 119;
satır sayısı: 21; yazı türü: ta’lik.
Kahire-Mısır Milli Kütüphane Nüshası: Arşiv numarası: Siyeri Muhammediye
Türkî Talat 32; varak sayısı: 119; satır sayısı: 19; yazı türü: ta’lik; istinsah tarihi: 1211.
Kahire-Mısır Milli Kütüphane Nüshası: Arşiv numarası: m Tarih-i Türkî 63; varak
sayısı: 98; satır sayısı:21; yazı türü: ta’lik; istinsah tarihi:?
Süleymaniye Nüshası: Arşiv numarası: 297.92; varak sayısı: 117; satır sayısı: 19; yazı
türü: ta’lik; istinsah tarihi: 1211.
Nüsha Adı |
İstinsah Tarihi |
Müstensihi |
Süleymaniye Kütüphanesi Nüshası |
1211 | |
Kütahya Vahid Paşa Nüshası |
1211 |
Derviş Ömer el-Üsküdârî |
Topkapı Sarayı Müzesi Nüshası |
İstinsah tarihi yok | |
Mısır Milli Kütüphane Nüshası |
1213 |
Siyer-iMekkfnin Muhtevası:
Siyer-i Mekkî nin Kütahya Nüshası’nın başındaki fihristten eserin seksen sekiz bölüm
olarak tanzim edildiği anlaşılmaktadır. Eserin muhtevasında bu bölümler alt başlıklar
ile daha da detaylandırılmıştır. Siyer-i Mekkî, “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” vezniyle kaleme
alınmıştır. Şair “sebeb-i te’lif’ bölümünde bu vezni neden seçtiğini açıklar. Mana
âleminde tecessüm eden bir şahıs kendisine, Siyer-i Nebî de Mevlânâ’nın Mesnevî sinin
veznine uymasını söyler:
Siyyemâ manzûme-i mi’râc ise
Uydı bu vezn-i latîf ü akdese (9b/2)
Merd-i mânevî Seyyid İbrâhim Hanîf e, meşhûr Mi’raciyye’sini Mesnevi-i Mânevî
vezninde kaleme alan Nâyî Osman Dede’yi (1652-1730) örnek gösterir:
Mevlevîler melce’i Osmân Dede
Mesnevî vezninde uydı mürşide (9b/3)
Sen de git râh-ı ‘azîze ve’s-selâm
Mesnevî’yi et emâm-ı her-merâm (9b/4)
Dedi bu esnâda merd-i ma’nevî
Gâlib-i râh-ı necât-ı mevlevî (9a/14)
Vezn-i hûb-ı Mesnevî’yi kıl kabûl
Tavr-ı Hakk-ı pîrdir isr-i vusûl (9a/15)
Tevhid: Otuz yedi beyittir. Tevhid bölümünün ilk beyitleri şöyledir:
Allâh Allâh sırr-ı takdîr-i ilâh
Açdı kilk-i ‘âcize nâ-refte râh (1b/1)
Rahm-ı Rahmâni’r-Rahîm oldu bedîd
Mâlikü’l-mülk etdi i’tâ-yı ümîd (1b/1)
Hükmün icrâ kıldı ol Kâdir Hakîm
Râfi’-i erkân-ı beyt-i İbrahîm (1b/3)
Münâcât: Yirmi sekiz beyittir. Seyyid İbrâhim Hanîf bu bölümde; insanın selamete
ereceği yerin Hak dergâhı olduğundan, bu dergâha dâhil olanların maddi manevi
huzura ve berekete kavuşacağından, âşıkların canlarını ve başlarını feda ederek vuslat
arzusu ile huzura erdiklerinden, Hak âşıklarının Allah nezdindeki makam ve
mertebelerinden, nefsin tuzaklarına düşmemeleri gerektiğinden bahseder:
Yâ ilâhî dergehin dârü’s-selâm
Kim duhûl eylerse buldu feyz-i tâm(3a/1)
‘Âşıkân cân baş ile eyler taleb
Şevk-i vaslındır gönüllerde tarab (3a/1)
Na’t: Yirmi üç beyittir. Burada, Hakk’ın Habib’i Hz. Muhammed (SAV) ’in nurunun
ezelden ebede kadar devam edeceği, onun cemalinin Hz. Yusuf’tan güzel olduğu,
kulların onun zatını idrak etmesinin mümkün olmadığı, ahlakının güzelliğini
Kur’ân’dan aldığı ifade edilir.
Seyyid-i kevneyn habîb-i kibriyâ
Sadr-ı a’lâ-yı sudûr-ı asfiyâ (4a/3)
Nûr-ı pâk-ı cephe-i Âdem-safâ
Cevher-i asliyye-i kenz-i hafâ (4a/4)
Mazhar-ı nûr-ı tecellâ-yı ezel
Vech-i hûbı hüsn-i Yûsufdan güzel (4a/5)
Midhat-i Çâr-yâr-i Güzîn: Dört halifenin övüldüğü bu bölüm yirmi üç beyittir.
Seyyid İbrâhim Hanîf e göre dört halifenin her biri İslâm dininin önderidir.
Devamında, şahıs şahıs her birinin vasıflarına vurgu yapılarak methedilir.
Çâr-yâr-ı bâ-safânın her biri
Oldular dîn-i mübînin serveri (5a/1)
Cümleden akdem Ebû Bekr-i Sıdîk
Şeyh-i ‘âlem mürşid-i fevz-i tarîk (5a/1)
Cennet-i ‘adnin sirâcidir ‘Ömer
Böyle vârid oldu hakkında eser (5a/6)
Hazret-i ‘Osmân-ı zi’n-nûreyn hem
Oldu hilm u lutf ile el-hakk ‘alem (5a/8)
Hazret-i bâb-ı ‘ilim ya’nî Alî
Nûr-ı feyz oldu yüzünden müncelî (5a/14)
Menkabet-i Eimme-i Müçtehidîn: On üç beyittir. Burada mezhep imamlarının
özelliklerinden bahsedilir. Şair, kendisinin Hanefi mezhebinden olduğunu bilhassa
ifade eder:
Küll-i mezheb yezheb olmaz merd-i dîn
Bize kâfî mezheb-i Nu’mân hemîn (5b/1)
Medîha-i Hazret-i Pîr: Bu bölüm sekiz beyitten meydana gelir. ‘Siyer’in her iki
cildinde de her fırsatta Mevlevîliğin faziletlerini öne çıkaran Seyyid İbrâhim Hanîf, bu
medhiyyede adeta Mevlânâ’ya bağlı olduğunu tescil eder. O’na göre kendi ilminin
kaynağı, Hakk’ın sırlarına aşina olan Mevlânâ’dır:
Sırr-ı Hak ya’nî Celâleddîn-i Rûm
Andan oldu ‘âcize keşf-i ‘ulûm (6b/1)
Medîha-i Hazret-i Şâh-ı Cihân: Bu bölüm on yedi beyittir. Buradaki beyitlerden
şairin Siyer’ini, dönemin padişahı Sultan III. Selim zamanında yazdığını anlıyoruz.
Seyyid İbrâhim Hanîf, sultanın pak bir soydan geldiğini ve Hz. Muhammed’in yaşadığı
kutsal toprakların hâmisi olduğunu söyler. Sultanı, Hz. Muhammed (SAV) yolunun
himaye edicisi ve saltanatın bekçisi olarak vasıflandırır:
Hazret-i sultân-ı şevket-dâsitân
Şâh-ı şâhân hüsrev-i mülk-i cihân (6b/6)
Hâmi-i şer’-i şerîf-i Ahmedî
Hâris-i mülk-i latîf-i sermedî (6b/7)
Ya’nî kim Sultân Selîm Hân-ı zamân
İbn-i Sultân Mustafâ Hân-ı cihân (7a/1)
Vaktine etdi tesâdüf bu eser
Oldu sebt-i defter-i sâdık-haber (7a/3)
Şairin, Sultan III. Selim zamanında rahat ve huzur içinde yaşadığı
anlaşılmaktadır. Bundan dolayı, lütfedilen nimetler adına sultana hayır duada bulunmak
vacip olmuştur:
Sâye-i lutfunda râhat buldu cân
Sarf-ı vakt etdi bu hayra bir zamân (7a/4)
Vâcib oldu ni’met-i Hakkı senâ
Ya’nî şâh-ı ‘âleme hayr-ı du’â (7a/5)
Şükriyye-i Tertîb-i Ebeveyn ü Gasîre: Seyyid İbrâhim Hanîfin ailesiyle ilgili bilgiye
bu bölümden ulaşıyoruz. Şair burada babasının adının Kâzım, annesinin adının
Rukiye, dayısının adının Osman olduğunu ve anne tarafından soyunun seyyidliğe
dayandığını söyler. Ona göre anne, baba ve akrabalara hürmet göstermek ve onlara
hayır duada bulunmak şarttır.
Çünki asl oldu medâr-ı feyz-i tâm
Vâlideyne muktezâdur ihtirâm (7b/2)
Sebeb-i Te’lif: Seyyid İbrâhim Hanîf buradaki kırk dokuz beyitte eserini kaleme alış
sebebini açıklar. Şair, başta Resulullâh olmak üzere tüm ashâb-ı kirâm ve evliyâullâhın
bu eserden memnun olması temennisinde bulunur. Günlerden bir gün Hanîf e, mânâ
âleminde birisi; masivadan alakasını kesip, feyzini Mesnevi-i Ma’nevîden alarak, Hz.
Muhammed (SAV)’in yüce vasıflarının övüldüğü, “Mesnevî’ vezninde, bir siyer
yazmasını tavsiye eder, kendisinin çok arzu etmesine rağmen maalesef böyle bir eser
yazmaya ömrünün vefa etmediğini söyler:
Sana kaldı bu murâdın hâsılı
Himmetim kıldı seni Hak vâsılı (9a/1)
Bir siyer tanzîmine eyle heves
Mâsivâdan rişte-i ümmîdi kes (9a/2)
Mesnevî vezninde âgâz et sühen
Gerçi çok evzân-ı eş’âr-ı kühen (9a/10)
Aşağıdaki beyitlerden şairin eserini, kırk yaşındayken, 1204 yılının Şa’ban ayında
yazmaya başladığını anlıyoruz:
Bin iki yüz dört sâlinde hemân
Şehr-i Şa’bân içre feyz oldu revân (9b/11)
Sinn-i ‘ömrüm erba’în idi bu dem
Bu kemâli etdi ma’bûdum kerem (9b/12)
Seyyid İbrâhim Hanîf Efendi Sebeb-i Te’liften sonra Siyer-i Mekkîyi şu başlıklar
altında düzenlemiştir:
- Vasf-ı Zuhûr-ı Nûr...
- Beyân-ı Hilkat-i Hz. Âdem
- Der Beyân-ı İntikâl-i Nûr-ı Server-i Kâinât
- Zemzem kuyusu ile ilgili rivayetler ve Zemzem’in önemi
- Abdülmuttalib’in evlatları ve Hz. Muhammed’in ebeveyninin evliliği, Regâib
gecesinde ana rahmine düşmesi
- Resûl-i Ekrem (SAV)’in babasının vefatı
- Beyân-ı Garîbe-i Latîfe (Hikâye)
- Hz. Amine’nin Hz. Muhammed (SAV)’e hamile iken gördüğü rüya
- Hz. Muhammed (SAV)’in doğumundan önce ve doğumu esnasındaki
mucizeler Bu
- Esmâ-yı Nebî
- Hz. Muhammed (SAV)’in sütanneye verilişi
- Şakk-ı Sadr Hadisesi
- Annesi Hz. Amine’nin vefatı
- Dedesi Abdülmuttalib’in vefatı ve Hz. Muhammed (SAV)’in Ebû Tâlib’in
himayesine vermesi
- Ebû Tâlib ile Şam’a gidişi
- Hz. Hatice’nin Şam’a gönderdiği kafile vesilesiyle Hz. Muhammed’i tanıması
- İrhâsât
- Hz. Hatice ile izdivacı
- Vahyin gelmesi
- Habeşistan’a hicret
- Ebû Leheb’in İslâm’a davet edilmesi
- İslam dininin ilk şehitleri
- Hz. Hamza’nın Müslüman oluşu
- Hz. Ömer’in Müslüman oluşu
- Ebû Tâlib’in vefatı
- Hz. Hatice’nin vefatı
- Hz. Aişe ile nikâhlanması
- Hz. Sevde binti Zem’a ile nikâhlanması
- Âgâz-ı dâstân-ı mi’râc-ı Nebevî
- Medîne’ye hicret
- Sevr mağarasındaki hadise
- Medîha-i Hazret-i Sıddîk-i Ekber
- Hz. Muhammed (SAV) ve Hz. Ebû Bekir’in Medine’ye teşrifleri
- Kuba mescidi ile alakalı hadiseler.
Seyyid İbrâhim Hanîf ‘Siyer-i Mekki’nin birinci cildinin hangi yılda sona erdiğini
eserin sonunda yine kendisi açıklığa kavuşturur. Şair, siyerini H.1105 yılında Şevval
ayının yirmisinde bitirdiğini ve eserine ‘Siyer-i Mekki’ adını verdiğini söyler. Bu
bilgilerden sonra ikinci cildi yazmak için niyette bulunur:
Erdi encâma nuhustîn cild-i hûb
Ede setr-i ‘ayb Gaffâre’z-zünûb (118b/1)
Cild-i evvel buldu ya’ni hoş hitâm
Siyer-i Mekkî deyu verildi nâm (118b/3)
Olmamışdı sâl-i hicretden hemân
Bin iki yüz beş sene devr-i zamân (118b/4)
Mâh-ı Şevvâl’in erip ‘işrîni hem
Oldu bu defter tamâmıyla rakam (118b/5)
Defter-i sânî olupdur hest hayr
Ermeye yâ Rab dile hîç fikr-i gayr (118b/6)
Siyer-i Medenînin Muhtevası:
Seyyid İbrâhim Hanîf Efendi, Siyer-i Medenî cildine besmeleyle başlar. Kaleminin
Hakk’a hamd ve şükrettiğini, Hz. Muhammed (SAV)’e salât ederek onun feyiz
dergâhından feyizlendiğini, Allah’ın lütuf ve merhametiyle eserinin Cild-i Mekkî
bölümünü bitirdiğini söyler:
Besmeleyle dil kıldı bedâ’-i suhan
Rabbi yessir-hân olup tıfl-ı dehen (1b/1)
Hamd-i Hakk’a başladı cân-ı za’îf
Secde-i şükre varıp kilk-i Hanîf (1b/2)
Bir zamân oldı salât-hân-ı Resûl
Tâ bulunca dergeh-i feyze dühûl (1b/3)
Çünki erdi rahmet-i hayrü’l-enâm
Cild-i Mekkî-i esîr buldı nizâm (1b/4)
Müellif, Siyer’inin ikinci cildi olan ‘Siyer-i Medenî’yi de Mesnevi’den aldığı manevi
himmet ve feyz ile kaleme almıştır:
Gayb-ı mutlakdan dogup şems-i zuhûr
Sûret ü ma’nâ idüp ibrâz-ı nûr (1b/10)
Oldu şâyân-ı ‘atâ-yı ma’nevî
Böyle ihsân etdi rûh-ı Mevlevî (2a/1)
Şaire göre, Hz. Muhammed (SAV) mutlak güzelliği mahiyetinde cem eden kâmil
bir varlıktır. Kâinatın mayası olan muhabbetin kaynağı odur. Kâinatta insan, hayvan,
cin ne varsa tüm mahlûkat onun nuru ile hayat bulmaktadır. Bütün bu ulvî vasıflara
sahip olan peygamber için manzum bir siyer kaleme almak büyük bir şereftir:
Anı kıl ser-nâme-i nazm-ı siyer
Cild-i sânî tâ bula kadr-i diger (2a/7)
Hz. Ali’nin ilmin kapısı ve kaynağı olduğuna telmihte bulunur, onun vasıfları
övülerek Hz. Ali’nin manevî şahsiyetinden himmet talep edilir:
Bâb-ı ‘ilmüllâhdır çün kim ‘Alî
Andan oldu ‘ilm-i âlem müncelî (2b/1)
Nûr-ı lütfundan edip ümmîd-i feyz
Böyle kıldım ma’nevî tecdîd-i feyz (2b/2)
Hz. Ali’nin feyz ve bereketi yüzü suyu hürmetine şairin ilhamı denizlerin
dalgaları gibi coşmuş, kalemi aşk ateşiyle cezbeye gelerek adeta 16. yüzyılın meşhur
hilye şairi Hâkânî’ye kendi asrından cevap vermiştir:
Bahr-i ‘ilminden erince cûy-ı cûd
Garka-i emvâc-ı feyz oldı vücûd (2b/3)
Ateş-i ‘aşk-ı hakîkî verdi tâb
Cûşa geldi tab’-ı Hakânî cevâb (2b/5)
Seyyid İbrâhim Hanîf, coşkulu bir üslupla, Hz. Muhammed (SAV)’in şefaatine,
vuslatına, lütuf ve ihsanına nâil olmak için ‘hilye’ kaleme aldığını ifade eder:
Nazra-i lütf-ı şefâ’atdir garaz
Nûr-ı ihsân-ı ‘inâyetdir garaz (3a/3)
Bu ümîd-i nûr-ı vuslatla kalem
Kıldı vasf-ı hilye-i hayrü’l-ümem (3a/4)
Hilye ile ilgili bölüm otuz üç beyit olarak düzenlenmiştir. Burada, Hz.
Muhammed (SAV)’in dış görünüşünün, vücud yapısının tasviri konu edilmektedir:
Ezherü’l-levndi Mahbûb-ı Hudâ
Türkî ta’bîrine yok lafz-ı bahâ (3a/9)
Sebze-i gülgûnu bulsa ehl-i dil
Âyinede hüsn edip eyler hacîl (3a/10)
Evvel ü âhir odur matlûb-ı Hak
Dört kitâba gül cemâlidir varak (3b/10)
Seyyid İbrâhim Hanîf, Hilye’den sonra Hz. Muhammed (SAV)’in nübüvvetinin
hususiyetlerini yedi fasıl olarak tasnif etmiştir.
Siyer-i Medenî de Sultan III. Selim zamanında yazılmıştır. Şaire göre, Osmanlı
hanedanı saltanatta bulundukları zaman zarfında daima adaletle hükmetmiş ve Hz.
Muhammed (SAV) yolunda her zaman hizmet emişlerdir. Her padişah kendi
döneminde kutsal topraklar adına üzerine düşeni yapmış, her biri buralarda isimlerini
ebedileştirecek eserler bırakmıştır. Dönemin padişahı Sultan III. Selim Han’da bu
konuda atalarının yolundan gitmiştir:
Âl-i Osmân’a erince saltanat
Buldular bâbında feyz-i ma’delet (13b/2)
Kıldılar terfî’ bâb-ı emcedi
Oldular hüddâm-ı şer’-i Ahmedî (13b/3)
Eyledi her şâh-ı ‘âlem bir eser
Hizmet ile buldular feth u zafer (13b/4)
Hâliyen Sultan Selîm Hân-ı cihân
Zıll-i Hak sermâye-i emn ü emân (13b/5)
Agâz-ı Dâsitân-ı Hicret-i Nebevî Aleyhisselâm: Bu bölüm, Hz. Muhammed
(SAV)’in Mekke’den Medine’ye hicreti esnasında gerçekleşen ilk cuma namazının
kılınması ve cuma namazının burada farz oluşu, arkasından burada inşa edilen mescide
Cuma mescidi adının verilmesi ile ilgili hadiselerin anlatılması ile başlar:
Mescid-i Cum’a olundu ihtiyâr
Hutbeye âgâz edip ol şehriyâr (7a/6)
Hep vuzû’-sâz oldu erbâb-ı niyâz
Oldular saf-beste-i emr-i namâz (7a/7)
İbtidâ cum’a bu yerde oldu farz
Hazret-i Cibrîl edip fermânı ‘arz (7a/11)
Hz. Muhammed (SAV)’in Hz. Halid’in Evine Misafir Olması:
Cuma namazının kılınmasından sonra Hz. Muhammed (SAV) Medine’ye doğru yola
koyulur:
Çün salât-ı cum’ayı kıldı Resûl
Etdi râh-ı Taybe’ye ‘azm-i dühûl (7b/5)
Etrafında o beldenin ileri gelenleri sevinç gösterilerinde bulunarak ona ta’zimde
bulunur:
Sag u soldan cümle eşref-i vatan
Kıldılar şevk ü şeker-rîz-i suhan (7b/6)
Her biri bin şevk u bin ta’zîm ile
Niçe yüz bin hâhiş-i tekrîm ile (7b/7)
Hz. Muhammed (SAV)’in devesi boş bir araziye çöker, daha sonra Hz.
Peygamber (SAV) Hz. Halid bin Zeyd’in evinde misafir olur:
Dediler Ensâriyân hakk-ı kelâm
Hazret-i Hâlid edip ‘arz-ı selâm (9a/1)
Aldı gitdi hâne-i ikrâmına
Verdi zînet sâha-i İslâm’ın (9a/2)
Böyle Ced’a oldu ardınca revân
Beyt-i Hâlid oldu reşk-i âsumân (9a/3)
Hz. Muhammed (SAV)’in Hz. Halid bin Zeyd’in evinde yedi ay süreyle misafir
olduğu belirtildikten sonra bu bölüm son bulur:
Yedi ay mikdârı nûr-ı Kirdigâr
Hâne-i Hâlid’de kılmışdır karâr (9b/10)
Siyer-i Medenî’nin diğer bölümleri aşağıdaki sıraya göre devam eder:
- Eyyube’l-Ensârî’nin hanesinin bulunduğu yerin neden önemli olduğu
- Mescid-i Nebevî’nin inşası
- Abdullah b. Selâm’ın Müslüman olması
- Hz. Muhammed (SAV)’in Hz. Aişe ile evlenmesi
- Selman Fârisî’nin Müslüman olması
- Ezanın ibadete çağrı olarak kabul edilmesi
- Hz. Ali ile Hz. Fâtımâ’nın izdivacı
- İlk İslâm devletinin esaslarının belirlenmesi
- Etrafa seriyyelerin gönderilmesi
- Gazve-i Ebvâ
- Gazve-i Buvat
- Gazve-i Uşeyre
- Seriyye-i Abdullah b. Cahş
- Kıblenin Mekke’ye çevrilmesi meselesi
- Kuba Mescidi’nin kıblesinin değiştirlmesi
- Gazve-i Safavan
- Ramazan Orucunun farz kılınması
- Bedir Savaşının başlaması
- Bedir Savaşında Hz. Abbas ile Hz. Muhammed’in arasındaki olayın anlatılması
- Ebu Leheb’in ölümü
- Kıssa-i Umeyr İbn-i Vehb
- Gazve-i Ebu Lübâbe
- Gazve-i Enmâr -Zî Emr
- Gazâ-yı Muhammed ibn-i Meslemetü’l Ensârî (r.a)
- Şükriyye
Siyer-i Nebinin iki cildi de hem şekil hem de muhteva özellikleri açısından çok
zengindir. Eserin mesnevi nazım şekli ile yazıldığını daha önce söylemiştik. Bunun
yanında şair, aralarda gazel, kaside, kıt’a vb. farklı nazım şekilleri de kullanmıştır. Köklü
bir aileden geldiğini ve ciddî bir eğitim aldığını tahmin ettiğimiz Seyyid İbrâhim Efendi,
aruza hâkimdir ve edebî sanatlar konusunda oldukça başarılıdır. Siyer-i Nebî’nin dili ve
imlasına gelince; her ne kadar bazı bölümlerde açık ve anlaşılır bir dil kullanılmış olsa
da eserin dilinin ağır olduğunu söyleyebiliriz. Siyer-i Nebi, kelime kadrosu yönüyle;
sıfatlar, Türkçe, Arapça ve Farsça tamlamalar -özellikle zincirleme tamlamalar- Hz.
Muhammed (SAV)’in vasıflarının ifade edildiği Esmâ-i Nebî’ler ve tasvirler açısından
incelenmeye değer bir metindir. Siyer-i Nebinin tamamında Mevlânâ’nın Mesnevi-i
Ma’nevisinden Farsça beyitler alınması, yine aralarda şairin, Farsça gazeller yazmış
olması şairin Farsçaya da hâkim olduğunu ve güçlü bir Mevlevî kültüründen geldiğini
göstermektedir.
İlk zamanlar sadece Hz. Muhammed’in hayatındaki olayların unutulmaması ve İslâm
dinindeki ilimlere kaynaklık etmesi için Araplarda ortaya çıkan siyer (sîret) ilmi, daha
sonra Arapların yanında İranlılarda da gelişerek devam etmiştir. İslâm’ın kabulünden
sonra dinlerini ve peygamberlerini daha iyi öğrenmek isteyen Türkler Arapça ve
Farsçadaki siyerleri dillerine tercüme etmiş sonra da Türkler tarafından Türkçe siyerler
kaleme alınmıştır. Her üç edebiyatta da siyer, zaman içinde ilmi hususiyeti yanında
menkabevî ve edebî bir hususiyet kazanmış, bununla ilgili manzum- mensur, tercüme-
te’lif sayısız eser vücuda getirilmiştir. Türk edebiyatında, 14. yüzyılda Kadı Darîr’in
tercüme niteliğindeki ‘Siretü’n-Nebi’siyle başlayan siyer edebiyatı dönemlerin sosyal
hayatına kadar günümüze kadar devam ede gelmiştir.
18. yüzyıl’ın edebî özellikleri ele alındığında; Seyyid İbrâhim Hanîf’in Siyer-i
Nebi’sinin başarılı bir edebî eser olduğunu söylemek mümkündür. Tarafımızdan
yüksek lisans tezi olarak çalıştırılan Siyer-i Mekkî cildi ile yine bizzat üzerinde
çalıştığımız Siyer-i Medenî cildinin çalışmaları tamamlandığında, Hz. Muhammed (SAV)
ile ilgili dini türlerden iki ciltlik manzum bir eser edebiyat dünyasına kazandırılacak,
Mevlevî tarikatına mensup alim bir şair, sanat alemine tanıtılmış olacaktır. Bu
çalışmalarla; siyer edebiyatı zincirinin 18. yüzyıldaki bir halkası daha tamamlanarak
siyer türü alanında daha sonra yapılacak genel çalışmalar adına katkı sağlanması
hedeflenmektedir.
Kaynakça
AKPINAR, Cemil, “Hanif ibrâhim Efendi”, İslam Ansiklopedisi (TDV),C.16, İstanbul, 1997,
s.40.
ARİF HİKMET (Şeyhülislâm Ahmed), Arif Hikmet Tezkiresi, MilletKütüphanesi Ali Emîrî
no:789, 1250, v.18/a.
BURSALI MEHMET TAHİR EFENDİ, Osmanlı Müellifleri, C.1, Haz:A.Fikri YAVUZ-İsmail
ÖZEN, Meral Yayınları, İstanbul, 1975, s.329-330
DÂVÛD, Fatin, Hâtimetü’l-Eş’âr (Fatin Tezkiresi), Haz: Ömer Çiftçi,
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-219117/h/metin.pdf. s.117.
MEHMED SÜREYYÂ, Sicill-i Osmânî, Haz. Nuri Akpınar, Eski Yazıdan Aktaran: Seyit
AliKahraman, Cilt 4, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1996, s. 1283.
SİLÂHDÂRZÂDE MEHMED EMİN, Silâhdâr Tezkiresi, İstanbul Ünv. Kütüphânesi,Ty.no:
2557, İstanbul 1204, v. 60/a.
ŞEMSEDDİN SÂMÎ, Kâmusu’l-Âlâm, Cilt 3, Kaşgar Neşriyat, Ankara 1996, s. 1993.
TERGİP, Ayhan, “Siyer Yazıcılığı ve Türklerin Siyer İlmine Katkıları”, Uluslar arası Sosyal
Araştırmalar Dergisi (Klâsik Türk Edebiyatının Kaynakları Özel Sayısı, Prof. Dr. Turgut
Karabey Armağanı), Cilt 3, Sayı 15, Ordu 2002, s.229
TÛMÂN, Mehmet Nâilî, Tuhfe-i Nâilî, Cilt 1, Bizim Büro Basımevi, Ankara 2001, s.230.
Yrd.Doç. Dr., Fatih Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi,
no%can@fatih.edu.tr
Bursalı Mehmet Tahir Efendi; Osmanlı Müellifleri, Haz. A.Fikri Yavuz-İsmail Özen, Cilt 1, MeralYayınları,
İstanbul, 1975, s.329-330.
Şemseddin Sâmî, Kâmusu’l-Âlâm, Cilt 3, Kaşgar Neşriyat, Ankara 1996, s. 1993.
Fatin Dâvûd, Hâtimetü’l-Eş’âr (Fatin Tezkiresi), Haz.Ömer Çiftçi,
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-119117/h/metin.pdf, s.117.
Tûmân, Mehmet Nâilî, Tuhfe-i Nâilî, Cilt 1, Bizim Büro Basımevi, Ankara 2001, s.230.
Silâhdârzâde Mehmed Emin, Silâhdâr Te%kiresi, İstanbul Ünv. Kütüphanesi, Ty. No: 2557, v. 60/a.
Arif Hikmet (Şeyhülislâm Ahmed), Arif Hikmet Tezkiresi, Millet Kütüphanesi Ali Emîrî No:789, v.18/a.
Süreyyâ, a.g.e, Cilt 1, s.751.
Sâmî, a.g.e., s. 1993.